Son Paylaşımlar
recent

Hiç Başlamasak mı?

Hiç Başlamasak mı?

Yazı uzun insanlar, hiç başlamasanız mı acaba?

İlham perisi deyince aklınıza ne geliyor bilmiyorum, huriler, şirin kızlar… Böyleleri bana hiç uğramadılar. Benimkiler; ellilerinde, eli sopalı, öğretmen kılıklı, şişmanca kadınlar. Sanki yazmasan kafama inecek cetvelin sızısını duyar gibiyim.

Beni gerçekte dinlemeyecek ve benim de gözünün içine bakıp-taa içine, ruhuna- bir şeyler söyleyemeyeceğim insanlara yazamıyorum. Onlar okumuyorlar. Yok, gerçekten, sokakta görse selam vermeyecek, benimle oturup çay içmeyecek birine söyleyecek tek söz bulamıyorum, tıkanıyorum.

Yoruldum, artık samimiyetten harcayıp durmaktan. Ne klavyeler, ne kelimeler, ne ses, hiçbiri yetmiyor anlatmaya. Tek bir bakış, bir tutam koku, bir tokalaşmayı koca roman yazsam da anlatamayacağım. Bırakıyorum artık, faydası yok. Şaka. Kötü bir şaka... Zaten fıkra anlatmayı da beceremem. Eminim yalnız değilimdir. Ne pes edebiliyorum ne devam edebiliyorum. Eminim yalnız değilimdir. Koşmak istiyorum ama sürünüyorum, anlatmak istiyorum zırvalıyorum, ya arkadaş ben buraya ait değilim… Eminim yalnız değilimdir.

Ne gerçek ne yalan… Arayıp durmak bir ömür boyu… Sanırım, cevap son nefeste gizli. İntihar mı etsek; yoo, tek olmaz tüm insanlık ermeli bu sırra, o kadar bencil değilim hem belki grup indirimi yaparlar ötede. Bak şimdi, ben bunları yazdım ya, normalde bunun da diğerleri gibi bir defterin içinde çürümesi lazım hani; yok, bu sefer yazılsın, bir gece yarısı, aptal bir gencin tecrübesizce kustuğu bu serzeniş, bir zehir akıtma, bir günah çıkarma gibi ama tüm herkese      - sadece 5000 kişi!-ilan olunan bir mektup olsun. Ya da olmasın, ne ki…

"Çok sıkıcı be abi nerden buluyon bu kadar yazacak şeyi. Zaten herkesin kendi işi var kim ne yapsın bu döküntüleri." Yok be, demezsiniz öyle şeyler; neyse, yorum yapmak sizin işiniz, size kalsın, sonuçta sizin yerinize düşünemem ya... Haydi, al bir de burdan yak; düşünüyorum galiba. Tek bir beynim var, tek bir aklım, bir ruhum, bir dilim, iki kulağım, iki ayağım, lazım tabii bunlar… Neyse, sanır mısınız ki bunlardan geçmeden içine geçer bir şeyler insanın. Yook… Aynısı sizin içinde geçerli... Hepimizin kendi penceresi yok mu sonuçta hayata baktığımız. Kimisi sarkıyor, ay aman düşme, kimisi sinmiş… Siz hangisisiniz? Valla ben film çektirmeyi düşünüyorum biraz renk gelsin hayatıma.

Şansımı çok zorladım biliyorum. Ne edebi bir dil ne somut bir konu. Günlüğe bile benzemedi. Neden mi yazdım bunu? Yok, sormazsınız bunu da, sorar mısınız ya da… Neyse; tuvalette aklıma geldi. Evet, maalesef hem de bu kadar net. Kendime kızıyorum bu yazıyı yazdığım için, hatta belki yayınlamam bile. Ama nihayetinde yazıldı ve zamana işlendi. Arkadaşım, kardeşim, bilader, bacı, hacı, abi, baba; yaa her ne isen: bir dur! Dur yaa! Bir bak! bak hayata, kendine, etrafına da bak. Saate bir bak! Takvime falan… Yaşın kaç! ne önemi var, bak yıldızlara, güneşe, evrene. Bir dur abi! Sen dur, onlar devam etsin, sen dur. Yoksa onlar durmayacaklar, sesini duyamayacak kadar uzaktalar çünkü. Sesini kime duyuracaksın. Bak bir daha çevrene; herkes yolcu nerdesin, kimlesin bir bak yol nereye gidiyor, kimler seninle, kimler ayrıldı, kimler ayrılacak. Bir dur yaa, nolur! Anlatamıyorum sesim yetişmiyor artık size… Her biriniz yıldız oldunuz artık benim için ve ben yıldızları çok seviyorum. Ama yeter, yeter bu kadar yıldız, duyun beni biriniz, biriniz olsun durun. Tek başına bir anlamı yok bu evrenin hayatın, gün doğumunun, yıldızların...

Ben bu zamana ait değilim, hayır mekâna da, çok mu felsefi; bu cesede de… Ben demek ben demek mi, biz bir yerlerde zaten bir değil miyiz? Beni ancak ben olanlar anlayacak. Çok düşündüm, çok acı çektim, çok yoruldum ve yıllar sonra tek meziyetim de bu: düşünmek. Bunu benden alabilir misiniz? Sanmam, çünkü somut bir ederi yok. Tenezzül edilecek bir yanı ve gücü... Yaralı bir kartalın sülünden tek farkı bir zamanlar kartal olması. Konuyla alakası ne? Düşün… Benden alınabilir mi? Ben ne? Düşün… Tamam artık amacımı anlamışsınızdır; laneti size de bulaştırmak, dünyayı ele geçirmek. Bunu neden mi yazdım? Niye buraya kadar okudun? Beni siz yetiştirdiniz; ben sizim, sizin eseriniz, sizin günahınız, mahsulünüz…

Başa dönelim; nerde bu ilham perileri? Bu gece de böyle olsun.  Çek artık cetvelini kafamdan, bak görürsün yine yanlış anlayacaklar. Veda vakti. Okuyan talihsiz, gözlerine bakmak isterdim taa içine ve kokunu almak, nefes alış verişini duymak, bir çay içmek. Seninle öyle konuşmak isterdim, baş başa ancak o zaman kelimelerin dili çözülürdü. O zaman ne ilham ne peri ne zaman ne biz kalırdık, o zaman saf anlamın ahengi bizi biz yapardı. Hep geceler, koyu karanlıklar dilerim; içinde sıcak anne nefesi, sert baba öpücüğü olan. Ve bir çocuk kalbi evreni alacak kadar büyük, kafese sığacak kadar küçük. Tatlı rüyalar hayalini kurduğunuz fani rüyalarda, benim uykum kaçtı bir kere…


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.