Şeytanı Esir Almak
Şu cicili bicili girişleri bir kenara koyup, kısa keselim ve diyelim ki; insanlığa sövmek için bir bahane ararken ortaya bu çıktı. Yine de çok takılmayın bu sözlerime ki takılmayacağınıza eminim. O zaman oyun başlasın!
Geldi insan, aldı sazı eline, kâh dinledi kâh söyledi. Bakalım neler söyledi:
Bir türlü anlayamıyorum, şeytanın ve vicdanın sesini aynı tonda duyuyoruz bir de yetmezmiş gibi bu bizim sesimiz. Yine de sorsan insan kendi iç sesini dış sesiyle bağdaştıramaz. İyi de, hepsinin sesi aynıysa kim gerçekte kim? Kötü bir film gibi üç ayrı karakteri seslendiren tek bir kişi… Peki ya bu seslendiren, iyi mi kötü mü? Kafanın içine giremezsin değil mi? Merak ediyorum, ya girebilsek? Bir göz atmaktan ne çıkar. Sayın yolcular; böyle bir yolculuğun yaratacağı sarsıntıyı da göz önüne alarak sizlerden emniyet kemerlerinizi bağlamanızı rica ediyorum.
Aldı şeytan:
Aptal sayınlar! Gelin bakalım. Ne halt olacağını sanıyordunuz? Neşeli şarkılar eşliğinde, tur tadında kısa bir gezinti mi? Hem de hayatın göbeğine… Aç kulağını! Hayır! Benliğini! Hayır! Tümlüğünü aç ve dinle; sizin yapacağınız düzenin içine sıçayım! Her tarafta ikiyüzlülük… Günlük dertlerinize saplanıp kaldığınız halde hala birbirinize çamur atmanın peşindesiniz. Her sözün altında bir mânâ, bir art niyet arayın ki kendi şüphenizde boğulup kalın. Öyle takıntılısınız ki kelimelere, anlamına kulak asan kalmamış. Küçücük simgelere öyle büyük anlamlar yüklediniz ki artık onlar bile taşıyamıyor, insaf! Paraya kul, kelimelere tav bir ömrü böyle savrularak geçirin, aynen devam! İyi insanları hayır, yapılması gerekeni yapanları da sömürüp kendinize benzetin ki soyunuz tükenmesin.
Aldı vicdan:
Öyle meraklısınız ki geleceğe, bugüne tek bir hatıra bırakmadan geçiyorsunuz, aferin! Siz ne anlarsınız ki zamandan. Ah, yaşlanınca göreceğim sizi ben, kim niye dinlesin, başını şişirmeyin geleceğin insanlarının, nesilce defolup gidin dünyadan, siz o günlere ne bıraktınız ki o günlerde anılmayı hak edesiniz. Oysa geçmişin insanları, neler bekliyordu sizden, insanlığın yüz karalarısınız siz!
Katilsiniz hepiniz! Her biriniz kendi iç sesinizin katillerisiniz. Aptal gururunuz, saçma takıntılarınız uğruna feda ettiniz onu. Artık aynaya baktığınızda tek görebileceğiniz, deri altına gizlenmiş çürüyen et ve kemik yığını, aferin!
Aldı şeytan:
Her sıkıştığınızda ümide sarıldınız. Benim insafıma kalsa onu da alırdım elinizden, kendinizle bırakırdım sizi. Tüm kaprislerinizi bir yere kaydeder ve dinletirdim, sabah akşam. Geberin! pardon hayatta öldürmem sizi. Aklımda müthiş ve modern işkence yöntemleri var. Hepinizi birbirinize güvendirip sonra yarı yolda sattırtacağım mesela. Samimiyete inandırıp arkanızdan konuşturacağım. Sahte âşıklar yapacağım hepinizi, bunalımlara sokup sokup çıkaracağım, çıkarmaya da bilirim keyfime kalmış. Körü kürüne birbirinizi suçlatacağım, anlamadığınız şeyleri savunduracağım size. Üstelik bunun için çaba harcamayacağım bile, pek çoğunuz zaten gönüllüsünüz bunun için. Sizde irade ne gezer şarlatanlar, hepiniz boyun eğmek istiyorsunuz, takip edecek biri olmasa kaybolur gidersiniz. Koca evrene sığmadı iştahınız aç aç etrafa bakınıyorsunuz, asalaklar!
Aldı vicdan:
Açın ağzınızı tren geliyor, düt, düüt! Yine sıçmışsınız, aa! Orayı ellemeyin, cıss! Gösterin pipinizi kızlara, aferin! Çok da bir şey değişmemiş değil mi? Hala yiyip içip sıçıp yatıyorsunuz. Büyümekle büyüdüğünü sanmanın, babanın kıyafetini giyip evcilik oynamaktan farkı ne? Ne kadar kaçarsanız kaçın, içinizdeki çocuk peşinizi bırakmayacak.
Aldı şeytan:
Size verilen hangi niteliğe layıksınız ki! Siz elmasla taşın farkını anlamazsınız daha, kör kuyumcular! Çırpınmayın boşuna, elime bir kez düştükten sonra umut artık çok uzaklardaki bir vaha adı. Ortalık size mi kalacak sandınız, o kadar kolay mı yani, hadi oradan! En sonunda elinizde kalacak tek şey, ya da şöyle diyelim; eliniz falan kalmayacak, nasıl ama?
Aldı insan:
Sakin olun hepsi geçti. Derin bir nefes alıp arkanıza yaslanın. Gördükleriniz tamamen hayal ürünüdür. (Sizin ürününüz.) Rahatlayın, dünya her zamanki huzurlu ve neşeli günlerine devam ediyor.(Tabii tüm dünyan gördüğünden ibaretse!) Birazdan çay servisimiz başlayacaktır.
Bu neyin kafası böyle, hangi amaçla yazılır bunlar? Beni bırakın, yazıyı anlamaya çalışın. Ben sadece aracıyım, ilham meleğimin de kafası karışık. Hayatı anlamaya çalışıyor. Düştüğü günden beri mecburen karın tokluğuna benimle takılıyor. Neyse laf salatasını da sofradan kaldırıp neden bunu yazdığıma gelelim?
Umut Adına Umut İçin…
Şu cicili bicili girişleri bir kenara koyup, kısa keselim ve diyelim ki; insanlığa sövmek için bir bahane ararken ortaya bu çıktı. Yine de çok takılmayın bu sözlerime ki takılmayacağınıza eminim. O zaman oyun başlasın!
Geldi insan, aldı sazı eline, kâh dinledi kâh söyledi. Bakalım neler söyledi:
Bir türlü anlayamıyorum, şeytanın ve vicdanın sesini aynı tonda duyuyoruz bir de yetmezmiş gibi bu bizim sesimiz. Yine de sorsan insan kendi iç sesini dış sesiyle bağdaştıramaz. İyi de, hepsinin sesi aynıysa kim gerçekte kim? Kötü bir film gibi üç ayrı karakteri seslendiren tek bir kişi… Peki ya bu seslendiren, iyi mi kötü mü? Kafanın içine giremezsin değil mi? Merak ediyorum, ya girebilsek? Bir göz atmaktan ne çıkar. Sayın yolcular; böyle bir yolculuğun yaratacağı sarsıntıyı da göz önüne alarak sizlerden emniyet kemerlerinizi bağlamanızı rica ediyorum.
Aldı şeytan:
Aptal sayınlar! Gelin bakalım. Ne halt olacağını sanıyordunuz? Neşeli şarkılar eşliğinde, tur tadında kısa bir gezinti mi? Hem de hayatın göbeğine… Aç kulağını! Hayır! Benliğini! Hayır! Tümlüğünü aç ve dinle; sizin yapacağınız düzenin içine sıçayım! Her tarafta ikiyüzlülük… Günlük dertlerinize saplanıp kaldığınız halde hala birbirinize çamur atmanın peşindesiniz. Her sözün altında bir mânâ, bir art niyet arayın ki kendi şüphenizde boğulup kalın. Öyle takıntılısınız ki kelimelere, anlamına kulak asan kalmamış. Küçücük simgelere öyle büyük anlamlar yüklediniz ki artık onlar bile taşıyamıyor, insaf! Paraya kul, kelimelere tav bir ömrü böyle savrularak geçirin, aynen devam! İyi insanları hayır, yapılması gerekeni yapanları da sömürüp kendinize benzetin ki soyunuz tükenmesin.
Aldı vicdan:
Öyle meraklısınız ki geleceğe, bugüne tek bir hatıra bırakmadan geçiyorsunuz, aferin! Siz ne anlarsınız ki zamandan. Ah, yaşlanınca göreceğim sizi ben, kim niye dinlesin, başını şişirmeyin geleceğin insanlarının, nesilce defolup gidin dünyadan, siz o günlere ne bıraktınız ki o günlerde anılmayı hak edesiniz. Oysa geçmişin insanları, neler bekliyordu sizden, insanlığın yüz karalarısınız siz!
Katilsiniz hepiniz! Her biriniz kendi iç sesinizin katillerisiniz. Aptal gururunuz, saçma takıntılarınız uğruna feda ettiniz onu. Artık aynaya baktığınızda tek görebileceğiniz, deri altına gizlenmiş çürüyen et ve kemik yığını, aferin!
Aldı şeytan:
Her sıkıştığınızda ümide sarıldınız. Benim insafıma kalsa onu da alırdım elinizden, kendinizle bırakırdım sizi. Tüm kaprislerinizi bir yere kaydeder ve dinletirdim, sabah akşam. Geberin! pardon hayatta öldürmem sizi. Aklımda müthiş ve modern işkence yöntemleri var. Hepinizi birbirinize güvendirip sonra yarı yolda sattırtacağım mesela. Samimiyete inandırıp arkanızdan konuşturacağım. Sahte âşıklar yapacağım hepinizi, bunalımlara sokup sokup çıkaracağım, çıkarmaya da bilirim keyfime kalmış. Körü kürüne birbirinizi suçlatacağım, anlamadığınız şeyleri savunduracağım size. Üstelik bunun için çaba harcamayacağım bile, pek çoğunuz zaten gönüllüsünüz bunun için. Sizde irade ne gezer şarlatanlar, hepiniz boyun eğmek istiyorsunuz, takip edecek biri olmasa kaybolur gidersiniz. Koca evrene sığmadı iştahınız aç aç etrafa bakınıyorsunuz, asalaklar!
Aldı vicdan:
Açın ağzınızı tren geliyor, düt, düüt! Yine sıçmışsınız, aa! Orayı ellemeyin, cıss! Gösterin pipinizi kızlara, aferin! Çok da bir şey değişmemiş değil mi? Hala yiyip içip sıçıp yatıyorsunuz. Büyümekle büyüdüğünü sanmanın, babanın kıyafetini giyip evcilik oynamaktan farkı ne? Ne kadar kaçarsanız kaçın, içinizdeki çocuk peşinizi bırakmayacak.
Aldı şeytan:
Size verilen hangi niteliğe layıksınız ki! Siz elmasla taşın farkını anlamazsınız daha, kör kuyumcular! Çırpınmayın boşuna, elime bir kez düştükten sonra umut artık çok uzaklardaki bir vaha adı. Ortalık size mi kalacak sandınız, o kadar kolay mı yani, hadi oradan! En sonunda elinizde kalacak tek şey, ya da şöyle diyelim; eliniz falan kalmayacak, nasıl ama?
Aldı insan:
Sakin olun hepsi geçti. Derin bir nefes alıp arkanıza yaslanın. Gördükleriniz tamamen hayal ürünüdür. (Sizin ürününüz.) Rahatlayın, dünya her zamanki huzurlu ve neşeli günlerine devam ediyor.(Tabii tüm dünyan gördüğünden ibaretse!) Birazdan çay servisimiz başlayacaktır.
Bu neyin kafası böyle, hangi amaçla yazılır bunlar? Beni bırakın, yazıyı anlamaya çalışın. Ben sadece aracıyım, ilham meleğimin de kafası karışık. Hayatı anlamaya çalışıyor. Düştüğü günden beri mecburen karın tokluğuna benimle takılıyor. Neyse laf salatasını da sofradan kaldırıp neden bunu yazdığıma gelelim?
Umut Adına Umut İçin…
Hiç yorum yok: