Deniz
Kolay değildir denizi anlatmak, yazmak için su gibi olmalı.
Önce nazikçe sahili okşayan dalgaların akşam olup da gerçek yüzünü gösterdiğinde paralamalı kıyıyı. Yanına varamayanın yakamozunu seyredip hayaller kurduğu sular, kıyısında duranın yüzüne vurmalı tüm benliğini.
Önce nazikçe sahili okşayan dalgaların akşam olup da gerçek yüzünü gösterdiğinde paralamalı kıyıyı. Yanına varamayanın yakamozunu seyredip hayaller kurduğu sular, kıyısında duranın yüzüne vurmalı tüm benliğini.
Ben aslında hep deniz kıyısında yaşadım. deniz havası aldım; kenarında gezdim. Gün batışını en güzel oradan izleyebileceğimi gördüm. Yakamozların dansının ve ayın güzelliğinin, insanı nasıl da büyülediğini öğrendim. Sonra kendimi onda nasıl yitireceğimi ve yitmekten alınan hazzı tattım.
Ben aslında hep denizin bir parçasıydım. Buna rağmen hiç sahilim olmadı ona, har dalgayla ayrı bir darbe yiyen, ona âşık bir falezdim. Bu kadar yakınken bile alabildiğine uzaktım. Hep bir bozkır olarak kaldım; çorak, yabani, karmaşık… Görenlerin emeğime değmez deyip kaçtığı, çevresi onca gülistanken, değersiz bir ot deryası; arıların, kelebeklerin bile tenezzül etmediği… Benden süslü, şaşaalı şeyler bekleyenleri hep sükût-u hayale uğrattım.
Ben hep denize varmak istedim. Ama sıradan bir bozkırdım; gönlünde vahalar gizleyen, keşfedilmeye hasret. Bekleyiş içinde, korkunun dondurucu kışlarında… Nöbette; bahar geçip de, gelmeyen beklenenin yakan yazlarında… Ağlamaklı; umutsuzluğun yaprak yaprak döküldüğü güz günlerinde…
Ben hep deniz kıyısında bekledim. Ürünü yanmak üzere olan çiftçinin yağmur duasıyla; tam dilin ucunda, söylenecekken yitip giden kelimelerle; ağlayamayanların o içe akan yaşlarıyla… Beklediğim; seviyor sevmiyor yapılıp yola atılan, yanından geçip gitmeye kıyamayıp da defterimin arasında kuruttuğum, şuan elimde olan o papatya idi. Beklediğim; oyuncak trenimdi, değerini bilmediğimden bir aya kalmadan kırdığım.
Ben aslında hep korktum denizden, onda kaybolmaktan… Ondan kaçayım derken hapsoldum bu bozkırlara, biliyorum akan sular geri dönmez ama her damla su denizi anımsatır artık bana. Bir de karar verdim ağlamayacağım, bir taşmaya daha tahammülü kalmadı, tek damla yaş bile seller yaratıyor yüreğimde.
Ben hep denize yazdım sözlerimi. Orada kalması önemli değildi, yazılması gerekti ve yazıldı. Kimseye bir şey kanıtlama derdinde olmadan ve silinip gitmesi için. Zaman geçti ve denizden eksilmeyen kum taneleri bir bir ömrümden eksildi. Aldığı hiçbir şeyi geri vermediği gibi her gelişinde farklı bir şeyler aldı götürdü benden. Ama ne sitem ne hüzün, adil bir alışveriş… Ben ona ruhumu verdim o da bana yaşadığımı hatırlatan tatlı bir esinti.
Ben aslında hep deniz kıyısında ölmek istedim; sessiz bir koyda ve sedir ağacı dibinde. Tüm bu yazdıklarımın hesabını verirken bir gün, bir umutla yaprak hışırtıları huzur verir dedim. Tüm bunları kuma yazdım ki tek damla alıp götürsün bu son kederimi de. Zamanın kumları da savrulsun gayri…
Hiç yorum yok: