-e bilmek
Sahiden mi
yaa?
Konuşabildiğimiz
sürece her şeyi çözebiliriz.
Ah melek
ah, parça parça gönder dur, ne Nazlısın be…
Dimağ olmuş
Pazar yeri, dilimden ne çıkması beklenir; ya domates ya salatalık…
He, söyle
bakayım; sağ mı sol mu, lamba mı ok mu, ot mu fok mu… Amaan sonuçta hepimiz
biraz Jön Türk değil miyiz canım. Deneme de nemeymiş benim bak şu karmaşaya.
Anlam ver, verilmez, anlatsan, anlatılmaz… Bir Seda ver uzaklardan...
Bak
birader, bacı, yaa şapşiik, la ne haltsak işte! Bir kere, bir bak bakalım kendine.
Sana demedim yaav, kendime. Bak şimdi kendim, neyim ben? Matematik de böyle
gelişmedi mi, bir sorun var, belirsizlik… Ona biz x diyelim ama bu işe x ne
der? Yani felsefede asıl sorun çevre mi yoksa gözlemci mi? Işık bile
gözlemciden kaçıyor yahu. Tamam dur daha açık konuşayım; insan kendini
düşünürken, nasıl kendine değer verir ya da kendine nasıl bir değer verir? Daha
da açık olursak; biz sorudaki bilinmeyene x dersek soruyu çözmeye çalışan
elemana ne demeliyiz? Oldu ki y dedik. Biz x e her ne dersek diyelim
bulacağımız sonuç y cinsinden olmayacak mı?
Tamam tamam
kızmayın mf ciler itiraf ediyorum ben bir sözelciyim! Haydi hatırlayalım”
Kutuplaştıramadıklarımızdan mısınız?”. Gerçi şu sıralar sınav haftası hap bilgi
lazım ama pek beceremiyorum bu işleri ben. Kod vereyim baş harflerini falan
sıralayıp, yok o da her bünyede aynı etkiyi yapmıyor, sonra içeriğini unutup
sadece kodu yazıverirsin kağıda. Her neyse okuma sezonu geride kalmış gibi
görünüyor, biz burada kendi kendimize gelin güvey oluyoruz. Ama Allahtan
şimdiki sizin için yazmıyoruz bunları, olur da gelecekte birinin ayak serçe
parmağına çarpar da fark eder falan… Amaan orası beni hiç ilgilendirmiyor
aslına bakarsan, bu bilgi çöplüğü içinde boğulup öledebilir gelecek, ne hoş bir
kıyamet senaryosu ama…
Tıraşlanacak
bir yazı, aklımda biçimsiz mermerler gibi onlarca düşünce, bazen düşünüyorum,
acaba ben de bir tür heykeltraş mıyım diye; ama fark ediyorum ki ben kelimelerin fazlasını alıp zaten içinde olanı falan ortaya çıkarmıyorum,
yaptığım şey içinde olan anlamlardan olmayan biçimler oluşturmak. Yani aslında
ben sanat yapılırken vazgeçilen o parçalardan orası burası yamuk ama kendi
çapında gururlu bir şeyler oluşturma çabasındayım, belki kolay ama en doğrusu; hurdacıyım. Faydacıyım, vefalıyım... La bu parçalar size neetti? Ne
yani disk atan adam müzede sergilenirken onunla aynı parçadan aynı kökten
kaynaktan olan parçalar tuvalet taşı mı olacak. Ne yani birilerinin bir yerlere
gelmesi için birilerinin kendini illa feda mı etmesi lazım. Onu da geçtim, bu
kendini feda eden elamanların ağzına sıçmak farz mı?
Ohoo siz
bunları aştınız çoktan, siz medeniyetsiniz, hem de otuz iki dişli, tıp gelişti
ne de olsa, gerdire gerdire saklarsınız medeniyetinizin çirkinliğini. Ama aya çıktınız falan eyvallah, geride bıraktığınız koca bir kafatası kulesiyle.
Minareyi çalan kılıfını hazırlar, siz de organizasyonu ayarlayalı çok olmuş. Olmadık bir zamanda konuşan davetsiz bir misafire kulak asmazsınız. Tabi canım
mikrofon sizde istediğiniz an kesersiniz sesimi. Ama arkam bataklık benim,
benim gibi can sıkan sinekleri onu kurutmadan engelleyemezsiniz. Bodyguardlarınız sinekleri engelleyemez,
kusura bakmayın. Bilim adamlarınızı da salın üzerimize. Araştırmalar yapsınlar,
ilaçlar, reçeteler, placebo haplar… Hey yavrum hey biz kaçın kurasıyız, söker
mi bize bu antibiyotikler, hem zaten gereksiz kullanıp direçli versiyonlarımı
siz çoğalttınız.
Gelelim
buraya, nereye, zamana canım. Hem zaten şizofreni sınırında salınırken bunun
lafı mı olurmuş. Azıcık makara kimseyi öldürmez değil mi? Öldürür mü yoksa?
Öldürmüyorsa bile komik mi deyip siz onun bir parçasını öldürün demi... Hah
zaman, akar, bükülür, bir de tripli, ne bir adım ileri ne bir adım geri,
merdivende dedikodu yapan yaşlı teyzeler gibi. Tamam ben de biliyorum hükümetler
zaman makinesi yaptı çoktan ama bizden saklıyorlar evet haklısınız hepsi
amerikanın oyunu bunların, uzaylıların insanlar üzerinde deney yapma fetişi
var. Şimdi bu adamlar geçmişe gidip büyük babalarını öldürüyolar ki zaman
kafayı yesin, boru mu bir sürü sevdiğimizi öldürmedi mi hain zaman. Hah sonra
ne oluyor, ne olacak zamana bir şey olduğu yok salak, kendine ediyon ne
ediyosan, sonra vay babam bizim niye zaman makinemiz yok olmaz tabii. Şaka bi
yana, şu köşeye falan işte neyse şayet zamanda bir şeyler değişiyorsa Allah
aşkına nasıl farkedeceksin. Balık, içinde yaşadığı denizde olan her değişimi
fark edebiliyor mu? Kaldı ki sen daha dudaklarını belertip instagrama foto
atacan. Bırak kardeşim bu işleri, ben de bırakacam söz, yaa aşkım önce sen
bıraaak. Hay arkadaş ne mal bir türüz
biz yav. Potansiyel var bak, kemik yapın kung fu yapmaya uygun ama kusura bakma
malsın işte.
Şimdi ben
ne yapıyorum, eyvallah kardeş buraya kadar okuduysan bir de sana da sataşmadan
olmaz demi? La ne anlıyon bu işlerden, edebiyat felsefe karın mı doyuruyor
Allah aşkına. Çok şükür midemizle düşünmüyoruz o zaman demi, arada kontrolü
göte bırakıyoruz ama olsun o kadar da canım, onun da gönlünü hoş tutmalı neme
lazım. Seni, beni onu bunu amaan neyse işte ayakta tutan ne? Her şey biyoloji
mi canım, hormon, elektrik, çevre üçlüsü alıp başını gidiyorsa diğerlerine ne
gerek var, yoksa bunlar da kapitalizmin bir oyunu mu? Proflar işsiz kalmasın
diye mi icat ettik sosyal bilimleri? Hah işte saçı sakalı kes sigortalı bir iş
bak kendine o yüzden, yoksa bu zamanda zor. Bu arada şuan miladi 2017 kışı şimdilik adı Türkiye
diye anılan bozkır bir yarımada burası, olur da yarın öbür gün aklınıza takılır
söyleyeyim, tünelin ucu çok boktan bir yere çıkıyor gelmeyin. Bu kadar geyik
yeter hadi, bana kalsa kutup ayılarıyla penguenleri kapıştırır, karıncaları
dünyaya diktatör olarak atarım ama sonra, hadi gidin işiniz gücünüz vardır
sizin, hadi.
Hiç yorum yok: