Boş
Boş sayfalar yazılmadığı için boş kalmazlar. Onların kaderidir boş kalmak.
Her kalem her sayfayı yazamaz hem. Hiç mi olmadı buruşturup attığınız sayfalar? Yaktığınız, yırttığınız… Hah, işte onların hikâyelerini anlatayım size bu gece . Bırakın şimdi bu geri dönüşüm masallarını, onlar asla o tesislere ulaşamadılar. Ya Islandılar; kimisi çöp sularıyla, kimisi denize düştü, kimisi ve çoğu kana bulandı. Er ya da geç battılar, kirlendiler.
Boş sayfalar beyaz sayfa demek değildir. Her biri bir hayattır. Hepsinin macerası aynı başlar da kimisi başladığı yerde bitiverir, kimisi de buralara kalemimizin altına savrulur. Öyle ya; bugün ormanda dostlarıylayken, yarın sıkışmış bir dosyada bulabilir kendini.
Onlar etten kemikten olmayan canlardır, ruhun yaşamak için bedene muhtaç olmadığının kanıtları. Hiç varlık sahasına çıkmamış niceleri doğar yaşar ve can verir satır aralarında. Tüm bunların yasını tutar sayfalar; beyazdırlar. Çünkü matemin rengi beyazdır onlarda, sessiz bir ahenkle ve yüreklerinin tüm saflığıyla.
İşte biz bozarız bu saflığı, gönüllerine simsiyah dökülür içimizin gizli nehirleri. Kâh çağlar kâh damlar… Zehrimizi kusarız. Yazarım deriz ya hep yalan. Kalem ve kâğıdın da kendi aklı vardır. Hangi babayiğit oynamayan kalemi kıpırdatabildi sayfalar boyu ya da hangisi bir kez yazmaya başlayanı durdurabilme kudretine sahip.
Umduğunu bulamayınca bulduğunu da beğenmeyen bir misafiriz bu dünyada. Arsız, bazen namussuz, hatta hain ama hep çocuk hep pişman hep hepimiz insanız. Biz buyuz. Bak ne güzel gidiyor kalem ne de güzel anlatıyor insana insanı. Bırak şimdi ayna diye komodinin üstüne koyduğun şeyi bence kalemdir ayna, isimlerin ne önemi var.
Ne kadar konuştuğun ne kadar anlattığınla doğru orantılı değildir, yitip giden nefeslere ne yazık! Kâğıt adildir aynı zamanda. Bakmak istemeyen gözlere tek söz etmez. Ve biraz da nazlı; bazen bakanlara da söylemez, aslına varsın ister. Ama sözler… Kulak istese de istemese de alır tüm gelenleri, kapatsan dahi davetsiz misafirler misal doldurur tıka basa kulak kepçeni. Bunaltır tüm bu kalabalık ve kendine gerekeni alır; çıkarcıdır kulak.
Çok uzatmamalısın lafı; şiir yazmalısın mesela. Bir aşk şiiri ya da destan, belki bir oyun. Ama can sıkmadan, yormadan, korkutmadan… Saygı duymalısın sözcüklere; sana kapılarını açan. Anlamalısın sen de onları. Boşa harcamadan, haklarını vermelisin. Hazıra dağ dayanmaz çünkü.
Ne yazdığını bilmelisin ne ırmak olsun çağlasın gitsin ne göl dolup dursun. Deniz olsun; varsın aksın varsın dursun. Anlayamadığını da anlatmaya kalkışma, her işin bir üstadı var.

Denize yazılan yazı kalmaz silinir gider sanırız ya öyle değildir. Dalgalar birer birer tutar çeker içine hatıraları. Kendinde saklar, kendine saklar vermez bir daha kimselere.İşte bazı geceler mehtapta denize bakarken duyduğumuz hüzün bundan. Biz ona bakarız sanırız ya aslında o bize bakar, ta içimize. O an dalıp gittiğimiz dünyalar, denizin dalgalarla gözümüze bıraktığı bu rüyalardır. Her biri rüya ve her biri gerçek. Olmaz deme, öyle ve bunu sen de yaptın.
Hiç yorum yok: