Son Paylaşımlar
recent

Ada

Ada

Düşünmekten uyuyamıyorum, günlerdir geç yattığımı sanmam biraz da uyumak için yatağa girmekten kaçtığımdan.

Saat 05.50 yine en az bir saattir yatakta kıvranıyorum. Düşünmekten kaçtığım her ne varsa yine zihnimin kıyılarına vurdular. Sanırım sebebi yalnızlık, yalnızlığı unutmuşum. Kaç zamandır söylediklerimdeki samimiyetsizlik katrelerinin nedenini merak ediyordum. Anlıyorum derken ki o samimiyetsizliği özellikle de. Demek ki anlamıyormuşum, belki bir zamanlar hissetmiş olsam bile şuan bunu hissetmekle kesinlikle aynı şey değil. Bir kez çıktıktan sonra yalnızlıktan, asla aynı hissi yaşayamazsın yalnızken hissettiğin. Hoş normalde de aynı şeyi iki kez hissetmek mümkün olmuyor, aynı şartların aşırı olağan üstü koşullar haricinde yeniden oluşamayacağı için. Uzak birer gölge his durumunda kalıyor bir başkasının duyguları.

Bu yaşadıklarım garip bir şekilde beni, iletişim denilen şeyin aslında; farklı iki ıssız adadaki insanın birbirine cam şişeler içerisinde notlar göndermesi gibi asla tam anlamıyla birbirimizi anlamadığımızı ve karşılıklı hislerimizin de aslında sadece geçmişten bugüne yansıtılmış yanılsamalar olduğunu düşünmeye itiyor. Gerçi şuan bu şekilde düşünmemin bir sebebi de uykusuzluğum ve hesaplaşmak zorunda kaldığım gecikmiş ve yersiz pişmanlıklarım olabilir ancak koşullar şuan bunu gerektiriyorsa böyle olsun. Yine de tam manasıyla sağlıklı düşünemediğimin farkındayım, tıpkı hayatımın büyük çoğunluğunda sağlıklı düşünmemi büyük oranda etkileyecek şekilde uyarıcı bombardımanına maruz kalmam gibi.

Her nasılsa kaslarımdaki yorgunlukla göz kapaklarımın dinçliği birbiri ile çarpışırken damağımda hissettiğim susuzluk diğerlerini bastırabiliyor. Bir şekilde bu denli çeşitli uyarıcıyla hemen hemen aynı anda uğraşırken beynim de bir yandan gözlerimi rahatsız etse de bilgisayardan yazmayı sürdürmeye odaklanmış durumda. Belimdeki sızı beni sürekli kıpırdanmaya ve sandalyeye bağdaş kurmuş oturma pozisyonumu değiştirmeye zorluyor. Buna ek olarak zihnimde çok farklı konularda şimşekler çakıyor.

Yazmaya başladıktan bir süre sonra, yazdıklarını saklamaya çalışmanın anlamsız bir uğraş olduğunu anlamaya başlıyorsun. Yazılanlar kimse için yazılmasa bile senin mülkiyetinden çıkıyorlar garip bir şekilde. Bir süre sonra da daha acı olmak üzere şunu fark ediyorsun. Aslında sen yazmıyorsun, aracısın, kelimeler seni kullanıyorlar sadece. Sen yalnızca, bunları bir yerlere geçireceğin zamana kadar zihninde taşıyan bir araçsın. Sonra ve sonra korkmaya başlıyorsun yazdıklarından. Bunları senin yazdığına dair şüpheye düşüyorsun. Uzun uzun aralar veriyorsun sonra, kaçmaya çalışıyorsun, kendini gündelik konularla oyalamaya, uyuşturmaya başlıyorsun ama bunun da bir sonu var ne yazık ki. O ana kadar, yalnız kaldığın, kendinle yüzleşmek zorunda olduğun yani köşeye sıkıştığın o ana kadar. Yılan zehri gibi hem zehri hem de panzehrini aynı bünyede taşıyor kalem. Kendinden kaçacak yer kalmadığında, başladığın yere, kâğıdın başına dönüyorsun. İçinde taşıdığın azıcık sonsuzluğu da kâğıda döküp bomboş kalıyorsun; bomboş bir kafa, bomboş eller, bomboş ruh. Az evvel sende olan her şey artık kâğıtta. Senin olduğunu sandığın her şeyi, yine kendinden kaçmak için kendi ellerinle kâğıda verdin. Boşsun artık ama ne hazin ki tekrar dolacaksın, ömrünü, hayat enerjini ve tüm benliğini tekrar dolarak harcayacaksın. Senin kaderin bu insan. Sen bu dünyadan bu dünyaya ait hiçbir şey alamadan defolup gideceksin. Kısacık ömründe yaşadım sandığın her şey,  ya zihninle beraber çürüyecek bir asra kalmadan ya da bir kâğıdın kölesi olacaksın. Ne kadar acı, ne kadar zavallıca.

Buraya kendimden geldim, anlıyorum ki kendimden başka gidebileceğim ve ne yazık ki gelebileceğim bir yer de yok. Kendi adamda ya da asteroidimde her ne ise işte, yalnızım. Bir gül için bile yer yok gibi görünüyor şu şartlar altında. Ümidim yok mu var ama gerçeği asla bilemeyeceğim halde gerçekçiyim bu konuda. Occam’ın usturası sallanıyor tepemde ne de olsa. İkilik sistemi kullanıyor zihnim ve kuantum çağına da hazırlanıyor aynı zamanda, ne güzel bir geçiş dönemi masalı. Korkuyla ümit arasındayım ama ruhum sonsuzluğu arzuluyor, bana orda yer olmasa bile. Her neyse akan sular yavaşladı. Kâğıt beni de esir aldı. Onurlu bir esaret diyerek kendimi kandıracağım, hiç olmazsa kürkçü dükkânının yerini biliyorum.

Uyumalısınız ey insanlar, uyuyabiliyorken uyumalısınız. Çünkü gözlerimiz açıkken rüya görüyoruz artık. Azıcık aklı olan herkes çıldırır bu durumda. Bu kadarcık akıldan kimseye zarar gelmez, çıldıralım haydi. Bu aralar en büyük ahmaklığı kendimizi akıllı zannederek yapıyoruz. Oysa birazcık akılla ahmakların haline mantık aramaya kalkışır mıydık hiç. Sizinle uğraşacak vaktim yok benim, kendimle uğraşacak vaktim de yok. İşin aslı benim vaktim yok, vakit benim değil, esiriyiz zamanın. Ben sadece kendi adamdan şişeler gönderebilirim size. Ne kadar şişen varsa o kadar zenginsin demem o ki. Ne benim sana gelmeye gücüm yeter ne senin bana. Bazen gönderdiğim şişeler bile bana geri geliyor, acaba evren gibi denizler de mi tahayyülümden daha hızlı genişliyor. Ah zaman, sonsuzluk da senin bir parçan mı yoksa sen mi onun parçasısın.  Elveda şişeler, bugün de boşum artık.

06.44


Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.