Yazılan 3
Hhmmthh, ahhh. İç çekiyorum sanma, kendimi tartıyorum.
Ne kadar küçük olduğumu hatırlatıyor; tüm o havadan bana düşen şu ufacık ciğerim kadarı.
O yüzden bazen bir an durup düşünüyorum, ne kadar bencil olursan ol aldığın nefesi bile istesen de istemesen de paylaşıyorsun. Bir sevdiğin veya bir hamam böceği, bir sedir ağacı, bir mavi balina veya karahindiba… Sebepsiz gülüyorum sonra…
Ah, işte çaylar da geldi. Çayı şekersiz iç;biraz acı olur belki ama tadını,kıvamını ancak o zaman anlayabilirsin. Uzun bir gece bizi bekliyor dostum.
Vazgeçemezsin de, mavi hapı bir kez aldın çünkü. Ah morpheus! Pişman olacaksın aslında, acı gelecek tadı; her Allah'ın günü aynı berbat tat olacak zihninde. Sözde gerçek hayatına bile uyum sağlamak güçleşecek. Kendi bindiğin dalı keseceksin her gün ve sonunda düşeceksin. Garip bir şey, anlatamıyorum. Bir şeyleri doğru yaptığını ama bir şeylerin ters gittiği hissi. Ne diyebilirim, her şey o kadar soyut o kadar içerde ki... Ama net olan bir şey var; kelimeler o kelimeler değil, bizim kelimelerimiz orada geçmiyor. Kalıp yok, aracı yok...
Sesler; o kadar garip oluyorlar ki bazen... Zamandan bağımsızlar, bir anda en iğrenç hatırayı veya en tatlı bir anı getirip koyabilirler önüne. Bir av köpeği; belki bir tazı ama huysuz laftan anlamaz bazen bir kurbağa bazen bıldırcın hiç belli olmuyor. Vakit olsa ava da giderdik senle, insan avına...
Çaylarımızı da bitirdiğimize göre artık içeri geçebiliriz, zaman ne çabuk geçiyor.
- Birinci Yazı
- İkinci Yazı
- Üçüncü Yazıdasınız
- Dördüncü Yazı
Hiç yorum yok: