Son Paylaşımlar
recent

Yazılan 1

Yazılan 1

Hoş geldin! Ben de seni bekliyordum.
Gel şöyle otur yanıma. Şuraya, köşeye. Minder biraz sert olabilir, hızlı oturup poponu incitme, dikkat et!

Oy, oy…Nereden başlasak; yaz kızım:

İnsanların tamamı konuşmak, anlatmak istediği için anlatılacak, dinleyecek kimse kalmadığından muhabbet sona ermiştir. Okuyucunun beraatına ve insanlığın katline karar verilmiştir.


Yok, canım bu kadar değil elbet, o değerli –boşa harcanacak- zamanınızı çalmak istemem –sıkıcısınız-. Nerede kalmıştık, kimse kimseyi dinlemiyordu. Öyleyse, haydi anlatın dinliyorum.




Haydi ama!

Bir türlü başlamadım değil mi, pardon! Minder rahat mı? Tamam, onu da geçiyorum. Hanım çay getir, sormadım ama içersin değil mi? Neyse…

Bak şimdi; ben Türkçe yazıyorum, burası Türkiye sen nereli olursan ol, kim olursan hatta oldu ki ne olursan ol, bunu okuyorsun, öyleyse bir bak bakalım etrafına neler oluyor? Ben hala yaşıyor muyum, kuşların nesli tükendi mi, insanlık hala uyuyor mu? Bak ben bunu yakamozlu bir temmuz gecesinde yazıyorum, yorgunum, güzel ülkemin kafası karışık, insanlar korkuyor, belirsizlik boyu aşmış. Peki ya sen gelecekteki adam, sen ne yapıyorsun? Neler oluyor orada, düzelen herhangi bir şey var mı? Ben de geleyim mi?

Neşeli günler, şarkı söyleyen kızlar, gökkuşağı… Motooor! Pardon dalmışım. Film çekiyoruz da, hayaller için zemin, bir nevi Matrix yani. Şimdi insancığım hayatta katmanlar var sanırım, olaylar katman katman oluyor. Yani en üstte mavi gök, az altında yakamoz dolu deniz, yeşil çimenler, duble yollar, koca binalar varken aşağıda habire çalışan bir altyapı ve iletişim sistemleri, onun altında metro, onun altında madenler madenciler, onun da altında ateşten bir deniz ve daha daha aşağıda bir çekirdek var. Sen ise, belki bir evsizsin ve dünyayı sadece şu koca binalardan ibaret sanıyorsun, ya da belki bir tır şoförü; tüm dünyan duble yollardan ibaret, belki yüzün ekmek karası bir madencisin de senin için sadece karanlık tüneller ve gün ışığının hayali var. Koca bir mühendis de olabilirsin istersen tüm yeraltı senden sorulsun ya da jeolojist ol, sen sor millete sınavda, çoktan seçmeli olarak. Ne olursan ol ama nereden bakarsan oradan görürsün. Hiçbir pilotun daha sismik olaylarla ilgilendiğini duymuşluğum yok ya da metro makinistinin kuşların aerodinamiğini incelediğini.

Peki, şimdi bu adamlar bunları görmüyor diye koca sistem yok mu oluyor? Yani senin nesneye olan bakışın ya da fikrin, onun varlığına bir etki edebiliyor mu? Kazık yerden sormuş olabilirim bağışlayın, ortalama 70- 80 kiloluk bir et-kemik-sinir bütünü içerisinden bakıp da bütün dünyayı algılayabildiğine dair bir fikre nereden kapıldın? Neyse, bak sen şu işe ki herkes aynı anda onlarca şey planlıyor ve olan yine olacağı şekilde oluyor, küçük hesaplar büyük sonuçların yanında eriyip gidiyor. Şu sebep-sonuç dünyasında hesaplar bir türlü tutmuyor, iki kere ikiyi bir türlü dörde tamamlayamıyoruz. Peki, ne yapıyoruz; iki şey, korkunç yanılgılara sebep olabilecek iki şey; var saymak ve yok saymak! Her şeyin küsuratlı her şeyin yuvarlak olduğu şu evrende, illaki her şeyi kesin ve köşeli istiyoruz. Neden? Sınıflandırabilmek için. Neyin nereye koyulacağı, ederi, kıymeti ne bilmek lazım çünkü… Net olmayan şey tehlike arz eder! Tehdit! Silahlar hazır efendim. Doldurun, hazııır, şimdi: Yok say! Oy, pardon, yine karıştı.

Kalk sen, o minderde popon uyuştu senin, kıpırdanıp duruyon, gel bahçeye çıkalım. Temiz hava iyi gelir hem, orada devam ederiz. Şimdilik bir yere bağlama söylediklerimi, iki dostuz şuracıkta, söz altında söz aramaya ne hacet. Haydi, çayını bitirdiysen çıkalım…

Birinci Bölümün Sonu…

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.